24 Kasım 2015 Salı

Ağır bulaşıcı virüs herpes virüs

Nasıl bulaşır?


HSV2 virüsü cinsel temasla bulaşır ve virüsü taşıyan kişiler ile öpüşmek, aynı havluyu kullanmak gibi temaslar ile virüsler alınır.Bu virüsler deri ve mukoza çatlaklarından vücuda girer ve sinir hücrelerini tutarak sinir liflerinin ganglion diye adlandırılan ana merkezine yerleşirler.Devamında o bölgeye ait cilt yada mukozada lezyonlarını oluştururlar.Bu virüsler yerleştikleri yerde ölmez uykuya yatarak en ufak 

tetikleyici durumda tekrar lezyonlarını ortaya çıkarırlar.Yapılan tedaviler bu virüsleri öldürmek için değil hastalık oluşumunu önlemek veya hastalığın belirtilerini azaltmak için kullanılır.Virüsün vücuda yerleştiği için doğum sırasında bebeğe bulaşma riski yüksektir.

Bu virüsten aslında daha öncede söylediğim gibi uykuda kalmasına gerek olmadan tamamen kurtulabilirsiniz zira bu konuda garanti veren çok nadir bilgi bulduğunuzu veya hiç bulamadığınızı farkındayım fakat bunu nasıl yapacağınızı merak ediyorsanız bu kitaptaki önerileri dikkate almanızda fayda var.

genital bölgede uçuk

Genital bölge uçukları için dikkat edilmesi gerekenler


Herpes Simpleks virüsünün bulaşması sonucunda her iki tipi de vücuda alınabilmektedir. Özellikle HSV 2 olarak bilinen genital bölge uçuklarında virüs cinsel temas ile vücuda alınır ve bu sırada cinsel temasla bulaşabilecek diğer hastalıkların da vücuda alınabileceğini dikkate almak gerekiyor. Yine HSV 2 virüsü gibi kolayca bulaşabilecek ve tehlikeli seyreden hastalıkları da aynı kişiden alma olsalığı bulunuyor. Örneğin; Sarılık , AİDS, Frengi gibi...

HSV 2 görülen bireylerde diğer cinsel temasla bulaşan hastalıkların da olması ihtimalini göze alarak bazı araştırmalar ile tespit edilmesi doğru olacaktır.


2 Kasım 2015 Pazartesi

Kadınların küçük ama önemli sorunu

Kadınların küçük ama önemli sorunu

Uçuk virüsü nedeniyle genital bölgede oluşan ve genital herpes olarak adlandırılan enfeksiyonlar, tedavi edilmediğinde pnömoni, hepatit, menejit ve ensafalit gibi ciddi hastalıklara neden olabiliyor.

Herpes simpleks tip 1 ve tip 2 olarak adlandırılan uçuk virüsünün neden olduğu genital herpes, kronik bir enfeksiyon olması nedeniyle kadınlar arasında seksüel yolla geçen hastalıklar içinde en yaygın görüleni. Anadolu Sağlık Merkezi’nden Kadın Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Nuri Ceydeli genital herpesin, küçük ama tedavi edilmediği takdirde büyük sonuçlara yol açabilen bir hastalık olduğunu söylüyor.


GENİTAL HERPES NEDİR?


Genital herpes; herpes simpleks tip 1 ve tip 2 olarak adlandırılan uçuk virüsü nedeniyle genital bölgede oluşan viral enfeksiyondur. Genellikle tip 2 herpes virüsü ile olan genital herpeste son yıllarda artan bir şekilde tip1 de etken olmaya başlamıştır. Tip 2 ile infekte olanlarda enfeksiyonun ilk yılında ortalama 4 kez tekrarlarken , tip 1 etken olduğu zaman bu sayı birdir. İlk yıldan sonra tekrarlama oranı; tip 2 infekte olanlarda yavaş yavaş azalırken, tip 1 ile infekte olanlarda nadirdir. İlk enfeksiyonlarda tablo daha ciddidir. Primer infeksiyonların %75’i hasta tarafından anlaşılamaz. Bazen mantar enfeksiyonu, idrar yolu enfeksiyonu, genital bölgedeki alerjik lejyonların tedavisi esnasında rastlantı sonucu tanı konur.

AĞRILI KABARCIKLAR OLUR


En klasik belirtisi; genital bölgede ağrılı kabarcıklar ve ülserlerdir. Bu kabarcıklar kaşıntılı, içinde su toplamış izlenimi veren minik ağrılı lezyonlardır. Bazı kadınlarda ise sadece yüzeysel yaralar, çatlaklar ve kaşıntı olabilir. Cinsel ilişki veya idrar yaparken ciddi yanma şikayetlerine yol açabilir.

VİRAL KÜLTÜRLE TEŞHİS EDİLİR


Hastalık esnasında yapılan viral kültür spesifiktir ve birçok merkezde yapılmaktadır. Bazen virusu izole etmek zor olabilir. Herpese bağlı menenjit ve beyin zarı iltihabı gibi durumlarda örneklerden PCR ile viral kültür yapılabilir. Bunun dışında kanda herpes tipleri için antikor bakılabilir. Kuluçka dönemi 4 gün gibi kısadır. Antikorlar enfeksiyondan 2-12 hafta sonra tespit edilir ve kanda kalır. Partnerinde tip 2 enfeksiyonu olan ama kendisinde hastalık olmayan kadınları tedavi etme gerekliliği konusunda yeterli tıbbi bilgi yoktur.

CİDDİ HASTALIKLARA NEDEN OLUR


Bazı hastalarda çok yaygın infeksiyon, pnömoni, hepatit, menejit veya ensafalit gibi çok ciddi hastalıklar ortaya çıkabilir, bu durumda da hastayı hastaneye yatırmak ve damar içi tedavi yapmak gerekir. Gebelikte izlenen genital herpesler gebeliğin ilk yarısında ise ciddi problemlere yol açmaz. Çünkü bu dönemde bebeğe geçiş olasılığı çok azdır. Genital herpesi olan kişiyle cinsel ilişkiye girilecekse kesin önlem olmamakla birlikte mutlaka prezervatif kullanılmalıdır.




Kaynak:arsiv.ntv.com

27 Ekim 2015 Salı

Postherpetik Nevralji

Postherpetik Nevralji

Postherpetik nevralji, suçiçeği (herpes zoster) virüsünden kaynaklanan zonanın bir komplikasyonudur.

Postherpetik nevralji, suçiçeği (herpes zoster) virüsünden kaynaklanan zonanın bir komplikasyonudur. Çoğu zona vakası birkaç haftada geçer. Ama ağrı zona döküntüsü ve kabarcıkları yok olduktan çok sonra devam ederse buna postherpetik nevralji adı verilir.

Postherpetik nevralji sinir liflerinizi ve cildinizi etkiler ve postherpetik nevraljiyle ilişkili yakıcı ağrı uykuyu ve iştahı kesecek kadar şiddetli olabilir. Postherpetik nevralji riski yaşla birlikte artar, esas olarak 60 yaşından büyük kişileri etkiler. Etkilenen bölge de fark yaratır. Örneğin zona yüzde meydana geldiğinde postherpetik nevralji olasılığı vücudun başka kısımlarından kayda değer ölçüde daha yüksektir.


Sebepler


Şu çiçeği geçirdiğinizde ona sebep olan virüs ömür boyu vücudunuzda kalır. Yaşınız ilerledikçe virüs yeniden etkinleşebilir. Bazen bu, vücudunuz baskı altında olduğunda, örneğin başka bir enfeksiyondan dolayı veya bağışıklık sisteminizi bastıran ilaçlara bağlı olarak meydana gelir. Sonuç zonadır. Virüse karşı biraz bağışıklığınız olduğu için, döküntü tüm vücut yerine, virüsün yeniden etkinleştiği sinirden beslenen cilt bölgelerinde meydana gelir.

Postherpetik nevralji, sinir lifleri zonanın çıkması sırasında hasar görürse meydana gelir. Hasarlı lifler, normalde yaptıkları gibi cildinizden beyninize mesaj gönderemezler. Bunun yerine, mesajlar karmaşık ve abartılı hale gelerek aylarca, hatta yıllarca sürebilen kronik, genelde şiddetli ağrıya neden olur.


Belirtiler


Postherpetik nevralji belirtileri genelde, zonanın ilk ortaya çıktığı cilt bölgesiyle, çok yaygın biçimde gövdenizin etrafındaki, genelde vücudunuzun tek tarafındaki bir şeritle kısıtlıdır.

Belirtiler şunlar olabilir:

Ağrı. Postherpetik nevraljiyle ilişkili ağrı en yaygın olarak yakıcı, keskin, iğneleyici veya derin ve ağrılı olarak tanımlanır.

Hafif dokunuşa duyarlılık. Postherpetik nevraljisi olan kişiler genelde etkilenen cilde kıyafet değmesine bile katlanamazlar, allodini adı verilen durumdur bu.
Kaşıntı ve uyuşukluk. Daha az yaygın olarak, postherpetik nevralji kaşıntılı his veya uyuşukluk üretbilir.
Kuvvetsizlik veya felç. Nadir vakalarda, söz konusu sinirler kas hareketini de kontrol ederse kas kuvvetsizliği veya felç de yaşayabilirsiniz.

Kaynak:hemensaglik.com

26 Ekim 2015 Pazartesi

Herpes tedavisi HIV’e karşı koruyucu değil

Herpes tedavisi HIV’e karşı koruyucu değil

AIDS’in önlenmesiyle ilgili yapılan yeni bir araştırma, uçuk olarak bilinen Herpes virüsünü taşıyanlara HIV virüsünün bulaşması ihtimalinin, sağlıklı kişilerden daha fazla olduğu yolundaki bulguların doğru olmadığını ortaya koydu.

LONDRA - Lancet Tıp dergisinde yayınlanan araştırma kapsamında, Afrika, Peru ve ABD’de herpesli 3 binden fazla kadın ve erkek hasta izlendi. Bu hastaların kabaca yarısının, Herpes ülserlerini engelleyen bir ilaçla tedavi edildikleri belirtildi. 

Yaklaşık bir buçuk yıl sonra, bilim adamları Herpes’e karşı ilaç alan 1581 kişiden 75’inin, HIV virüsü kaptığını tespit etti. Plasibo verilen 1591 kişi arasında ise 64 kişiye HIV bulaştığı saptandı.
Araştırmanın, ABD’deki hükümet kuruluşları ve ilaç şirketleri tarafından desteklendiği belirtiliyor.

Dünya Sağlık Örgütünün, cinsel yolla bulaşan hastalıkların önlenmesi için çalışan ekibinin koordinatörü Francis Ndowa, araştırma bulgularının, “çok önemli ve hayal kırıklığı yaratan sonuçlar” olduğunu söyledi.

Araştırma sonuçlarının, Afrika’da HIV virüsüne karşı yürütülen genel önleyici çalışmalarda “strateji değişikliği gerektireceği” belirtiliyor.

Bazı uzmanlar da Herpes tedavisinde farklı dozaj ya da daha güçlü ilaçların kullanılması gerektiğini kaydediyor. Ndowa, bu yöntemin neden işe yaramadığını henüz tam olarak bilmediklerini ancak bu önleyici tedavinin hala “potansiyelinin bulunduğunu” söyledi.

Uzmanlar, iki virüs arasında henüz tam olarak anlaşılmayan “kompleks bir ilişki” olduğunu saptamıştı. Herpes ülserleri çıktığında, beyaz kan hücreleri virüsle savaşmak için deride yoğunlaşıyor. Bu beyaz kan hücrelerinde, HIV virüsünün reseptörleri (alıcıları) olduğu belirlenmişti.




23 Ekim 2015 Cuma

Hamilelikte Primer Genital Herpes

Hamilelikte Primer Genital Herpes


Gebeliğinizin son 6 haftasında veya doğum zamanına yakın dönemde herpesin ilk belirtileri görülürse virüsün bebeğinize geçme riski çok yüksektir ( %25) Vajinal yoldan doğum yaparsanız doğan bebeğinizde çok ciddi herpes infeksiyonu gelişebilir Bu nedenle doktorunuz sezaryen doğum yapmanızı önerecektir. Böylece genital bölgenizdeki kabarcıklardan ve yaralardan virüsün bebeğinize bulaşma şansı büyük şekilde azalır.
Ancak, sezaryen doğum yerine vajinal yoldan doğum yapmakta kararlıysanız doktorunuz size antiviral tedavi başlayabilir. Bu ilaç doğum eylemi ve doğum sırasında intravenöz yıldan verilir.
Eğer gebeliğinizin ilk 3 ayında (1. Trimestr) primer herpes enfeksiyonu yaşarsanız, bu durum düşük yapma olasılığınız arttırı. Eğer bu dönemi atlatıp düşük yapmadığınız taktirde bebeğinizin sağlığını etkilemeyecektir.
Virüse yakalanmanızla doğum yapmanıza kadar olan dönem 2 aydan fazlaysa normal vajinal doğum yapabilirsiniz. Çünkü bu vücudunuzda antikor oluşması için yeterli zamandır ve bebeğinize plasenta yoluyla geçerek onu doğum sırasında herpesten etkilenmekten koruyacaktır. Doktorunuz antiviral tedavi reçete edebilir. Bu ilaçlar yaralarınızın çabuk iyileşmesine yardım eder,. Ayrıca bazı doktorlar doğum esnasında herpesin nüks etmesini önlemek için gebeliğin son 4 haftasında antiviral ilaç almalarını önerir. Ancak, bu rutin değildir ve antiviral tedavinin avantaj ve dezavantajları tartışılmalıdır.
Hamilelikte Rekürrent (tekrarlayan) Herpes
Genital herpesin tekrarlayan episodları bebeğiniz için fazla risk oluşturmaz. Doğum esnasında kabarcıklar veya yaralar olsa dahi bebeğinizde ciddi herpes infeksiyonu oluşma riski azdır. Çünkü antikorlar bebeğinize geçmiştir.
Doğum zamanında tekrarlayan kabarcıklarınız ve yaralarınızın olması durumunda en iyisinin ne olduğu konusu tartışmalıdır. Bazı doktorlar sezaryen doğum yapmanızı önerir. Ancak, National Institute for Health and Clinical Excellence (NICE) tekrarlayan infeksiyonda sezaryen doğumun gerekli olmadığını savunur. Aynı şekilde, Royal College of Obstetricians and Gynaecologists (RCOG) doğum anında tekrarlayan herpese bağlı kabarcık ve yaralar olsa da rutin olarak sezaryen doğumu önermez. Çünkü bebekte virüse karşı bağışıklık oluşmuştur ve ciddi herpes infeksiyonu gelişme şansı düşüktür. Eğer doğum eyleminde nüks enfeksiyon yaşıyorsanız doktorunuzla fikirlerinizi paylaşın ve bebeğinizin doğumu için en iyi yolun ne olduğuna birlikte karar verin.
Gebeliğin son 4 haftasında antiviral tedavi alımı da tartışmalıdır. Bu ilaçlar doğum sırasında veziküllerin tekrarlamasını engelleyecektir, ancak artı ve eksilerini doktorunuz değerlendirmelidir.
Antiviral ilaçların yan etkileri var mı?
Çoğu kişide antiviral ilaç alımında herhangi bir yan etki görülmemiştir. En sık görülen yan etkileri bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı ve ciltte kızarıklıktır.



Kaynak:dryesimyercok

22 Ekim 2015 Perşembe

Herpes Testi, Genital Uçuk Testi

Herpes Testi, Genital Uçuk Testi


Genital herpes veya diğer adı ile genital uçuk-cinsel uçuk , cinsel yolla bulaşan hastalıklardan olup, hastalığa DNA virüsü olan herpes simpleks virüs tip-1 (HSV-1) ve daha çok özellikle tip-2 (HSV-2) neden olmaktadır. Hastalık bulaşan bireylerin çoğunda; hiç belirti gözlenmemekte veya hafif semptomlarla seyredebilmektedir. Semptomatik vakalarda; genellikle genital bölgede veya rektum çevresinde bir veya birkaç uçuk oluşmaktadır.
Genital herpes (genital uçuk) nasıl ve ne şekilde teşhis edilir?


Genital herpesin teşhisi, genellikle genital bölgede oluşan uçuktan şüphelenme sonrasında gerçekleşmektedir. Hekim tarafından uçuk lezyonları kolaylıkla tanınıp teşhis konabilmektedir. Fakat şüphe durumunda doktor tarafından lezyondan , yaradan örnek alarak laboratuvara göndermektedirler. Bu gönderilen örnekler genelde kültür metodu veya daha hassas PCR metodu ile çalışılmaktadır. Ayrıca daha önce genital herpes tespit edilmiş kişilerde vücutta oluşan antikorların tespiti için kan alımı da yapılarak ELIZA testi de yapılmaktadır. Bu teste halk arasında uçuk testi veya herpes testi de denmektedir.

Genital Herpes tanısında herpes testi yapılmalı mıdır?

Teşhis tam konamadığı zaman ve hastalığın takibi ile antikor oluşunun gözlenmesi için hekim gerek gördüğünde herpes testi yapabilmektedir. Genital herpes hastalarının bir kısmında belirgin semptomlar gözlenmediğinden, virüsün tespiti klinik düzeyde yetersiz kalmakta ve laboratuvar analizi gerektirmektedir. Bu amaçla hastadan alınan kan örneğinde ucuz, basit ve pratik ELIZA testleri çalışılmaktadır.

Herpes testi olarak kullanılan diğer bir yöntem olan PCR metodu ise virüsün DNA’sını hedef aldığından, düşük virüs konsantrasyonlarında bile hastalığı tespit edebilmektedir. Diğer metotlarla karşılaştırıldığında, PCR; örneklerin saklanma süresinden ve bekletilme koşullarından en az etkilenen metot ve test olmaktadır.

Kültür metodu da genital herpes hastalığının tespitinde kullanılan diğer bir yöntemdir. Kültür metodunda, lezyondan alınan örneklere Papanicolaou, Giemsa veya Wright boyamaları yapılarak virüsün tespiti gerçekleştirilmektedir.

Hpv testleri arasında herpes simpleks virüsünün saptanma teknikleriyle ilgili yapılan çalışmalarda; kültür metodunun duyarlılığı % 69,9 ELIZA testinin duyarlılığı % 83-100 olarak belirlenmiştir. Bu veriler, metotların hatalı negatif sonuç verebildiğini göstermektedir. Diğer taraftan PCR metodu yaklaşık % 100 duyarlılık ile çalışmaktadır. Bundan dolayı PCR metodunun, herpes simpleksin tayininde ve kesin tespitinde en geçerli metotlardan olduğu bilinmektedir.


Kaynak:http://www.genitalsigil.net/herpes_testi

21 Ekim 2015 Çarşamba

ZERDEÇAL'IN FAYDALARI SAYMAKLA BİTMİYOR

ZERDEÇAL'IN FAYDALARI SAYMAKLA BİTMİYOR













ZERDEÇAL’IN PEK BİLİNMEYEN FAYDALARI!

Köri baharatı bugün zerdeçal kullanılarak üretilmektedir. Araştırmalar, bağırsaklarda polip oluşumunu, yemek borusu kanserini, kolon, karaciğer, akciğer ve prostat kanserinde çok etkilidir.

Zerdeçal, östrojeni taklit eden kimyasalları etkisiz hale getiren özel bir baharattır. Östrojen taklidi olan bu kimyasallar özellikle kadınlarda meme kanserinin başlamasına neden olur. Zerdeçal hakkında yapılan araştırmalar, bu kimyasalları ortadan kaldırdığını ve %75 oranında tutarak kanserli hücrelerin büyümesini engellediğini ortaya koymaktadır.

Zerdeçal, tümörlerin içinde kan damarı oluşmasına engel olur. Özellikle karaciğer kanserinde hastalığın ilerlemesini yaklaşık %60 oranında engellemektedir. Antiviral etkisi ile özellikle uçuklarda çok etkilidir. Uçuğu oluşturan Herpes virüsünü etkisiz hale getirir. Bu etki yeni kanıtlanmıştır.

PEKİ ZERDEÇAL NASIL TÜKETİLMELİ
?

Hindistan’da günde en az 1 çay kaşığı zerdeçal kullanılmaktadır. Bu nedenle, Hintlilerde akciğer, meme, böbrek kanserleri daha az görülmektedir. Ayrıca Alzheimer oranı yaşlılarda yok denecek kadar azdır.

Zerdeçalın zeytinyağı, karabiber, kırmızıbiber ile birlikte tüketilmesi vücut tarafından tamamen emilmesini sağlamaktadır.
Özellikle kanser başlangıcında ve kanserli hücre oluşumunu engelleyen zerdeçal, bağışıklık sisteminin gelişmesi için de çok faydalıdır. Bu baharat kullanıldıktan sonra bağırsaklarda inceleme yapan araştırmacılar, B tipi bağışıklık hücrelerinin hızla arttığını görmüşlerdir. Hintli bilim adamları ise, zerdeçal ile vücudun daha fazla antikor ürettiğini söylemektedir.

Zerdeçalı kaynayan her yemeğe 1 tatlı kaşığı eklemekle kullanabilirsiniz. Hemen hemen her yemeğe yakışan bir tadı vardır. Süte ekleyerek içilebileceği gibi çayı da tüketilebilir. Fakat belki de en etkili kullanım salatalara ekleyerek, limon ve baharatlar ile kullanımıdır.

20 Ekim 2015 Salı

Kaposi'nin Variselliform Erupsiyonu

Kaposi'nin Variselliform Erupsiyonu

Özet


Kaposinin Variselliform Erupsiyonu (KVE) veya ekzema herpetikum başka bir deri hastalığı zemininde gelişen yaygın bir viral enfeksiyondur. Genellikle herpesvirus tip 1 ve tip 2, daha az olmak üzere Coxsackie A-16 ve Vaccinia virüsüne bağlı meydana gelebilir. KVEnun viremi, multiorgan tutulumu ve sekonder enfeksiyonlar gibi hayatı tehdit eden komplikasyonları söz konusudur. Ender rastlanması nedeniyle atopik dermatit zemininde muhtemelen herpes virusla KVE gelişen 1,5 yaşındaki bir erkek olgu sunuldu.

Amaç: Gebe kadınların serumlarında, kontrol amaçlı olarak, ELİSA ile, Herpes simplex Virus (HSV) tip 1 ve 2 IgG ve IgM antikorlarının araştırılması,

Gereç ve Yöntem: Değişik gebelik haftalarında bulunan bir grup gebe kadından, steril koşullarda 8-10 ml venöz kan alınmış ve bekletilmeksizin Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Seroloji laboratuvarında serumları ayrılmıştır. EL-9 Microplate Reader'de Virotech, Trinity-Biotech, Meddens ve Novum-Diagnostica test kitlerinin önerilerine göre deneyler yapılmıştır. 

Bulgular: Gebelerde HSV-1 IgG pozitifliği %74 (71/96) bulundu. HSV-1 IgM ise bir olguda pozitif olarak saptandı. HSV-2 IgG %62.5 ve IgM %11.5 oranlarında pozitiflik gösterdi. HSV-2 IgM seropozitifliğinin 15-30 yaşları arasında toplandığı görüldü. 

Sonuçlar: Bir toplum için gebelik öncesi ve gebelik sonrası HSV infeksiyonları, özellikle bebekler için önemli bir sağlık sorunu oluşturmaktadır. Bu nedenle gebelerde HSV-1 ve 2 göstergelerinin araştırılmasının yararı açıktır. 


Kaynak:turkiyeklinikleri.com

19 Ekim 2015 Pazartesi

Yüksek tansiyonun ana nedeni yaygın bir virüs

Yüksek tansiyonun ana nedeni yaygın bir virüs




Yüksek tansiyonun yaygın bir virüsten kaynaklanıyor olabileceği belirlendi.



Çin'in başkenti Pekin'deki Çaoyang Hastanesinden bilim adamlarının yaptığı araştırma, uçuk (herpes) virüsüyle bağlantılı CMV (sitomegalo virüs) adı verilen virüs ile yüksek tansiyon arasında bağlantı olabileceğini gösterdi.

Araştırmaya imza atanlardan Dr. Yang Şinçun, bu virüs ve yüksek tansiyon arasındaki ilişkinin kesinlik kazanması durumunda yüksek tansiyon aşısının ya da bu hastalığa karşı başka tedavi yöntemlerinin geliştirilebileceğini vurguladı.

Yang Şinçun, insanlar üzerinde yapılan araştırmanın başlangıç aşamasında olduğunu ve daha fazla kişinin katıldığı geniş çaplı araştırmaların yapılması gerektiğine dikkati çekti.

Amerikan “Circulation (Dolaşım)” dergisinde yayımlanan araştırma, Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre dünya genelindeki bir milyar yüksek tansiyon hastası için umut ışığı olabilir.

Hayatının herhangi bir döneminde birçok kişide, bazı enfeksiyonlara yol açan CMV, vücut salgılarıyla (kan, idrar, tükürük) bulaşıyor. CMV enfeksiyonları genelde herhangi bir belirti vermeden geçirilebiliyor.

Birincil yüksek tansiyonun nedenleri tam olarak bilinmiyor. Bu hastalığın kalıtım, ruhsal açıdan çabuk etkilenen heyecanlı kişilik, şişmanlık gibi bazı etkenlerden kaynaklandığı düşünülüyor. İkincil yüksek tansiyona ise böbrek dokusunda ve böbrek atardamarlarında yerleşen hastalıklar, aortun kalpten çıktığı bölgedeki darlık, kafa içi basıncının artması, bazı ilaçlar yol açabiliyor.

ABD'nin Beth Israel Deaconess Hastanesi'nden bilim adamlarının 2009'da fareler üzerinde yaptığı araştırma da yüksek tansiyonun ana nedeninin CMV olabileceğini göstermişti.

Çinli bilim adamlarının araştırması, söz konusu virüs ile birincil yüksek tansiyon arasında bağlantı olabileceği bulgularını güçlendirmiş oldu.



Kaynak:hurriyet.com.tr

16 Ekim 2015 Cuma

Kadınlar için de prezervatif var

Kadınlar için de prezervatif var

Günün Uzmanı: Dr. Kağan Kocatepe

Hem istenmeyen gebeliklerden hem de cinsel yolla bulaşan hastalıklarından aynı anda korunmak isteyen kadınların henüz çok fazla alternatifi yok. Ya hiç cinsel ilişkiye girmeyecekler ya da partnerleri prezervatif kullanacak!

Partnerinden prezervatif kullanmalarını isteyen kadınlar ‘ilişkiyi bölüyor', ‘his kaybına yol açıyor', ‘lateks olduğu için alerji yapıyor' gibi mazeretleri dinlemek zorunda kalıyorlar. Bunu bilen üreticiler de kadınlarıın kullanımı için prezervatif ürettiler.

Kadın prezervatifini ne zaman yerleştirmek gerekiyor?

Bu prezervatif, cinsel ilişkiden 8 saat öncesine kadar vajinaya yerleştirilebiliyor. Yumuşak ve ince poliüretandan üretildiği için vajina duvarlarının ısısını kolay iletiyor. Nemleniyor ve doğal ilişki sağlıyor.

Lateks olmadığından alerjik reaksiyonlara yol açmıyor. Diğer doğum kontrol yöntemleriyle birarada kullanılabiliyor.

Kadın prezervatifinin başlıca özelliklerini sayar mısınız?

17 santimetre uzunluğundaki prezervatif, sadece vajinayı değil, tüm genital bölgeyi koruyarak bariyer koruma yapıyor.

Femidom'un iki halkası var. Daha büyük olan dış halka vücudun dışında kalıyor ve vajina dudaklarının bir kısmını kaplıyor. İç halka, Femidom'un rahim ağzına doğru yerleştirilmesini ve yerinde kalmasını sağlıyor.

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar açısından kadınlar daha büyük risk altında mı?

Kadınlar hastalıkların bulaşması ve seyri bakımından erkeklere göre büyük risk altında. Çünkü vajen iltihaplı salgıların yayılmasını sağlayan bir depo gibi. Mukoza yüzeylerinin daha fazla olması da önemli bir etken.

Dünyada bir günde 100 milyonun üzerinde cinsel temas olduğu tahmin ediliyor. Bunların 910 bini gebelik, 300 bin kadarı ise cinsel yolla bulaşan hastalıklarla sonuçlanıyor.

Hastalığın kadınlarda ilerlemesi önemli komplikasyonlara yol açabiliyor. Hastalıklara bağlı ciddi ve kalıcı sekeller, kısırlık, tümör gelişimine zemin hazırlama, fetus ve yenidoğan sorunları yaşıyorlar.

Cinsel yolla bulaşan hastalıkları anlamak mümkün mü?

Kendiniz veya partnerinizde cinsel yolla bulaşan bir hastalık olduğu anlaşılamayabiliyor. Bazen hiç belirti vermiyor ya da rahatsızlık vermeyen hafif belirtiler gösteriyor.

Bu arada tedavi edilmediği sürece, belirsiz enfeksiyonu olanlar bilmeden hastalığı başkalarına bulaştırıyorlar. Cinsel temastan sonra hastalık belirtilerinin ortaya çıkması hastalıktan hastalığa değişiyor. Örneğin bel soğukluğu için günler yeterken, hepatit B ve klamidyoz için haftalar, AIDS için yıllar geçebilir.

En sık rastlanan hastalıklar hangileri?

Herpes, HPV, siğil enjeksiyon HIV/AIDS, Hepatit B ve C, frengi (sifilis), klamidyoz, gonore (bel soğukluğu), uyuz, trichomoniozis, yumuşak şankır vb.

Kadın prezervatifi adet döneminde veya hamilelikte kullanılabilir mi?

Evet.

Yıkayarak tekrar kullanılabilir mi?

Hayır. Erkek prezervatifleri gibi sadece bir kez kullanılır.

Kadın prezervatifleri, rahim içi araçlar ve doğum kontrol haplarıyla aynı anda kullanılabilir mi?

Evet. Ama diyaframla beraber kullanılamaz. Aynı yere yerleştiriliyor.


Kaynak:hurriyet.com.tr

14 Ekim 2015 Çarşamba

Herpes Simpleks Virüs Enfeksiyonları

Herpes Simpleks Virüs Enfeksiyonları

Herpes simpleks virüs tipinden HSV-1 %80 oranında ağızda, %20 genital bölgede; HSV-2ise %80 genital, %20 ağızda lezyonlar ya­par.

HSV-1 enfeksiyonları genellikle dam­lacık veya enfekte tükürük ile, HSV-2 ise cinsel temasla bulaşır. HSV-1 en sık 6 ay ile 3 yaş arasındaki çocuklarda, HSV-2 ise 18-25 yaş arasında görülür.

Belirti ve bulgular:


Genellikle hafif vakala­rın çoğunda asemptomatiktir (bulgu vermez). Deride lezyonlann gelişebilmesi için deri bariyerinin bozulması gerekir. İştahsızlık ve kırgınlık gibi sistemik belirtiler görülebilir. Lokal (bölgesel) bulgular lezyonların yerine göre deği­şir. Ağız-boğaz bölgesindeki lezyonlarda ağız ve boğaz ağrısı, genital lezyonlarda dizuri (ağrılı idrar yapma) ve tenesmus (ağrılı dışkılama), immün yetmezlikli hasta­larda görülebilen yaygın yayılım varsa bi­linç değişiklikleri, baş ağrısı, öksürük, solu­num sıkıntısı, sarılık gözlenebilir. Genellik­le lezyonlar çıkmadan önce lezyonun çıka­cağı bölgede yanma ve kaşıntı şeklinde be­lirtiler ortaya çıkar. Daha sonra eritematöz (kırmızımsı) bir taban üzerinde ağrılı sert kabuklu veziküller (içi sıvı dolu döküntüler) ve ülserler görülür. Bu lezyonlar bir süre sonra birle­şip, vezikül kümeleri haline gelirler. Kom­şu lenf bezleri büyük ve ağrılı olabilir.

Ağız lezyonları gingivostomatit (gingiva, ağız boşluğu, tonsil ve farinkste ağrılı ülsere lez­yonlar) veya herpes labialis (uçuk) (dudak ve çev­resinde ağrılı veziküller ve ülserler) şeklin­dedir, birlikte submandibular (çene altı) lenfadenopati (beze büyümesi) ve ateş bulunabilir.

Genital herpeste de şankroid ve sifiliz dekine benzer ağrılı veziküler ve ülseratif lezyonlar yanında kasık bölgesinde lenfadenopati vardır. Keratokonjunktivit gelişirse, göz kapağında vezi­küller, korneal ülserler saptanır. HSV-2 maternal-fetal (anne-bebek) geçişle yenidoğanda enfeksiyo­na neden olabilir.

Tanı:

Vakaların büyük çoğunluğunda kli­nik tanı yeterlidir. Şüpheli durumlarda Tzank testi(Lezyondan alınan yaymaların Giemsa veya Wright ile boyanmasında multinükleer dev hücreler ve intranükleer inklüzyonlar), virüs kültürü (daha hassas), monoklonal antikor testi veya serolojik test (sistemik tutulum varsa) yapılabilir.

Ayırıcı tanıda şankroid, enteroviral enfeksiyonlar (el-ayak-ağız sendromu), suçiçeği, sifiliz, molloskum kontagiozum, tonsillofarinjit mutlaka düşünülmelidir.

İstenmeyen etkiler/sonuçlar:

Herpes simpleks virüslerinin neden olduğu enfek­siyonlar ensefalit, neonatal enfeksiyon, do­ğuştan enfeksiyon, immün yetmezlikli has­talarda yaygın hastalık (pnömoni, hepatit, kardit. pankreatit), akut üriner retansiyon şeklinde sonuçlanabilir.

Bu istenmeyen etkiler ise tüm cybh da etkilidir

ERİŞKİN

Dış gebelik
Kısırlık
Rahim ağzı kanseri
Düşük
Karaciğer sirozu ve kanseri
Bağışıklık sisteminin zayıflaması
Ölüm

ÇOCUK

Doğumda edinilmiş frengi
Zatürre
Erken doğum
Düşük doğum kilolu bebek
Ölü doğum
Körlük 

Tedavi:

Bağışıklığı bozuk olmayan kişiler­de ağız ve boğaz bölgelerindeki herpes eneksiyonlarında antiviral tedavi endikasyonu yoktur. Lokal ve sistemik ağrı kesiciler kullanılabilir. Tedavide kullanılan ilaçlar vi­rüs replikasyonunu inhibe ederler, ancak kür sağlamazlar. Bu nedenle tekrarlama ris­kini azaltmazlar. Asiklovir genital herpesin primer (birincil), tekrarlayan ve baskılayıcı tedavi­sinde (yılda en az 6 atak varsa), immün yet­mezlikli hastaların ağız bölgesindeki her­pes enfeksiyonunda ve herpes ensefalitinde etkilidir.

İlacın bulgular çıkmadan önce başlanması etki şansını arttırır. Döküntü­nün 48. saatinden sonra etkisi yok denecek kadar azdır. Hipersensitivite varsa kullanılmamalıdır, gebelikte güvenilirliği de kesin değildir. Topikal asiklovir’in primer herpetik lezyonlarda etkisi minimaldir, tekrarla­yan enfeksiyonlarda ise etkisi yoktur.

Korunma:

Temas izolasyonu ve immun yetmezlikli hastalarda hava yolu izolasyonu önerilir. Genital herpeste lezyonlar süre­since cinsel ilişkiden kaçınılmalı, asemptomatik virüs yayılması nedeniyle rutin pre­zervatif kullanılması yönünde halk eğitimi yaygınlaştırılmalıdır. Hastalar ve temaslılar cinsel temasla geçen diğer hastalıklar yö­nünden de araştırılmalıdır. Doğum sırasın­da aktif lezyonlar varsa, neonatal herpesi önlemek için, doğumun sezaryen ile yaptı­rılması uygun olur. Aşı çalışmaları devam etmektedir. Henüz klinikte kullanılan etkin bir aşı yoktur.


13 Ekim 2015 Salı

Herpes ve hafıza ilişkisi

Herpes ve hafıza ilişkisi


İnsan vücudunda birbiriyle ilgisiz gibi görünen bağlantılar, sağlığımızla ilgili ipuçları veriyor.

Bunlardan biri, ses ve boy arasındaki ilişki. 


Son yapılan araştırmalar, bir insanın sadece sesini duyarak boyu hakkında fikir sahibi olabileceğimizi ortaya koyuyor.

Alt gırtlak titreşimi adı verilen ve alt solunum yollarından çıkan ses, boy uzadıkça, azalıyor. Bu da, uzun boylu insanların alçak sesle konuşmasını açıklıyor.

Başka bir ilginç gerçek de, ciltteki kırışıklıklarla ilgili.

Kalp hastalıkları riski ve cilt üzerinde ilişki üzerine bir grup insan üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, vücudunda en az kırışıklık bulunan kişilerin, daha düşük, yüksek tansiyon ve kalp hastalığı riski taşıdığı tespit edildi.

Yapılan bir araştırma, diş sağlığı ve bunama arasındaki ilişkiyi ortaya koyuyor. 

Çiğneme kabiliyeti daha iyi olanların, bunama riskine daha az maruz kaldığı tespit edildi. Fakat bunama öncesi zekadaki gerilemenin diş bakımı ve çiğneme üzerinde de etkisi olabileceği belirtiliyor.

Tayvan’da yapılan bir araştırma ise, uyku apnesi şikayeti olanlarda, apne sonrası 5 yıl içinde glokom denilen ve körlüğe yol açabilen bir hastalığa yakalanma riskinin iki kat fazla olduğunu gösteriyor.

U
ykuda rahat nefes alamama sonucu meydana gelen oksijen kaybı, göz sinirlerine hasar veriyor. Kandaki gaz seviyesini normalin üstünde artırıyor. Her iki durum da glokoma yol açıyor.

Vücuttaki başka bir bağlantı ise dudaktaki uçuk ve hafıza arasında.

Columbia Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre, uçuk ve Alzheimer ve bunama arasında bir bağlantı var. 8 yıl boyunca 59 ve 79 yaşları arasındaki insanlar üzerinde yapılan araştırmada, Tip 1 ve Tip 2 herpes simpleks (uçuk) virüsüne maruz kalanların hafızasının daha da kötüleştiği tespit edildi.

İşaret parmağının boyu ise kanser riskini ölçmeye yarıyor.

İşaret parmağı daha uzun olanların, prostat kanserine yakalanma riskinin daha az olduğu araştırmalarla belirlendi.

Daha önceki araştırmalarda da uzun yüzük parmağının kalp rahatsızlıklarını azalttığı, sınavlarda başarı şansını artırdığı gibi olumlu yanlarından söz ediliyordu.Türkiye’de prostat kanseri akciğer kanserinden sonra ikinci sırada yer alıyor.

El parmaklarınızın kişiliğiniz hakkında bir çok gerçeği ortaya çıkarttığını biliyor musunuz?

İngiltere’de piyasaya çıkan 'The Finger Book' (Parmak Kitabı) adlı kitapta, birçok özelliğimizin parmak yapısına ve parmak uzunluğuna bağlı olduğu ifade ediliyor.

İşte kitapta yer alan ifadelerden bazıları...

Yüzük parmağı, işaret parmağından uzun olan bir insan;

- Hassas ve dışa dönük biridir

-Risk almaktan korkmaz.

- Normal bir insana göre daha agresif olur.

- Müzisyenlik kabiliyetine sahip olur.

- Genelde solak olur

Yüzük parmağı, işaret parmağından kısa olan bir insan;

- Genelde bayanlarda görülür.


- İdari işler, ev dekorasyonu ve sağlık hizmetlerinde başarılı olur

- Duygusal ve içine kapanık olur, korkuları ve kaygıları olur.

Y
üzük parmağı, işaret parmağından eşit olan bir insan;

- Başına buyruklardır

İnanmadıkları hiç bir şeyi söylemezler.
Öfkelerini kendi içlerinde yaşarlar.

Gözlerin arkasındaki küçük damarlar ise, beyin sağlığı hakkında ipucu veriyor. 

Bir araştırmaya göre, göz damarları daha geniş olan orta yaşlı insanlar, zeka testlerinde düşük puan aldı.

- Şizofren olma olasılığı yüksektir.

- Konuşarak etkileme kabiliyeti yüksek seviyededir.



Kaynak:milliyet.com

12 Ekim 2015 Pazartesi

Çocuklarda ve yetişkinlerde işitme kaybı neden oluyor?

Çocuklarda ve yetişkinlerde işitme kaybı neden oluyor?


Bebeklikten yaşlılığa kadar her dönemde görülebilen işitme kaybı, günlük yaşamı doğrudan etkiliyor.

Sorunun kökeninde çeşitli hastalıklardan aşırı gürültülü ortamda çalışmaya kadar birçok neden yer alıyor. İşitme kaybı bazen yenidoğanlarda ortaya çıkıyor, bazen de yaşlılıkta kendini gösteriyor. Beş duyumuzdan biri olan işitmede meydana gelen kayıplar, iletişimden sosyal gelişime dek birçok alanda soruna yol açıyor. İç kulakta meydana gelen işitme kaybı “sensörinöral işitme kaybı” olarak adlandırılıyor. İç kulak, işitme siniri ve işitme merkezinden kaynaklanan kayıplar, bu tanım içinde değerlendiriliyor.

Acıbadem Eskişehir Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Doç. Dr. Özgür Çakır, işitme kayıplarının hafif, orta, ciddi, ileri ve çok ileri şeklinde sınıflandırıldığını belirterek, “Normal işitme sınırları içinde kişi, 25 desibele kadar olan sesleri duyabiliyor. 25-40 desibel arasındaki sesleri duyabilenler de hafif, 40-55 desibel arasını duyabilenler de orta, 55-70 desibel arasındaki sesleri duyabilenler de ciddi, 70-90 desibel arasını duyabilenler de ise ileri derecede işitme kaybı söz konusu oluyor. Kişi yalnızca 90 desibelin üzerindeki sesleri duyabiliyorsa, bu da çok ileri derecede işitme kaybına işaret ediyor” diyor. 90 desibel şiddetindeki gürültüye, yol kazılarında kullanılan ya da fabrikalardaki makinelerden çıkan sesler örnek veriliyor.

İşitme kaybının hangi derecede olduğu, çeşitli tanı yöntemleri ile ölçülüyor. Doç. Dr. Çakır, tanıda kullanılan araçları odyometrik incelemeler (işitme testleri), otoakustik emisyonlar, ABR (beyin sapı odyometresi) ve diğer laboratuvar testleri olarak sıralıyor. İşitme kaybından korunmak için risk faktörlerine dikkat edilmesi önem taşıyor. Kulaklarda meydana gelen şikayetlerde zaman kaybetmeden bir kulak burun boğaz uzmanına başvurmak gerekiyor.

Yetişkinlerde işitme kaybının nedenleri 

Ototoksik ilaç kullanımı: Özellikle tümör tedavisinde kullanılan ilaçlar, idrarı artıran dirüetikler işitme kaybına neden olabiliyor. Tümörler, damarsal sorunlar: Kafa içinde basınç artışına yol açan migren ya da damarsal sorunlar, baş ve beyin bölgesi tümörleri, işitme kaybının nedenleri arasında yer alıyor.

Yaş: 40 yaşından itibaren işitme organının yaşlanmasına bağlı olarak bu duyuda azalma görülüyor. Yaşlılık, iç kulağı ve işitme sinirini etkiliyor.

Enfeksiyonlar, metabolik hastalıklar: Sifilis (frengi), Kayalık Dağlar Humması gibi enfeksiyonların yanı sıra diyabet gibi endokrin hastalıklar da işitme kaybına yol açıyor. Gürültü: 90 desibel gürültü olan bir yerde çalışma süresinin 8 saati geçmemesi gerekiyor.Gürültü 95 desibele ulaşırsa, bu süre 4 saate düşüyor.

Çocuklarda işitme kaybının nedenleri 

Genetik yatkınlık: Ailesinde işitme kaybı görülen çocuklarda bu sorunun ortaya çıkma riski daha yüksek oluyor.

Hamilelikte kullanılan ilaçlar:
Hamilelik döneminde bilinçsiz kullanılan ilaçlar, bebekte işitme sorunlarına yol açabiliyor.

Geçirilen hastalıklar: Bebeğin anne karnındayken ya da yenidoğan döneminde kızamıkçık, herpes (uçuk), toksoplazma, menenjit gibi hastalıklara yakalanması işitme kaybına neden olabiliyor.
Yenidoğan sarılığı: Yenidoğan bebeklerde bilirubin oranı yüksek ise ve yenidoğan sarılığı uzun sürmüşse, işitme kaybı görülebiliyor.

Travmalar: Çarpma, düşme gibi travmalar da çocuklarda işitme duyusunun azalmasına ya da yitirilmesine neden olabiliyor.

İşitme kaybı ihmal edilmemeli
Sorun başlar başlamaz, vakit geçirmeden bir uzmana başvurulmalı...

Bebeklerde tanı nasıl konuyor?

Bebeklerde tanının zaman kaybetmeden konulabilmesi için doğumdan sonra yapılan işitme taraması önem taşıyor. Tarama testinde çocuğun işitme kaybı olduğuna dair bir şüphe oluşursa, test 15 gün sonra tekrarlanıyor. Sonuç yine olumsuz olursa, otoakustik emisyon ve ABR (beyin sapı odyometresi) gibi daha ileri taramalar sonrasında kesin tanı konulabiliyor.


Ani sağırlığa dikkat!

Hastanın 30 desibel işitme kaybı varsa ve 3 gündür devam ediyorsa, bu duruma ani sağırlık deniyor. Erken tanı ve tedaviye bir an önce başlamak, sorunun çözümünde büyük önem taşıyor. Kulakta ani tıkanma, çınlama, baş dönmesi ve işitme kaybı ile kendini gösteren durumlarda, kişinin zaman kaybetmeden hekime başvurması öneriliyor.







Kaynak:hthayat.com

11 Ekim 2015 Pazar

Ne okuduğunuzun ve nereye baktığınızın gerçekten bir önemi yok (herpes )

Ne  okuduğunuzun  ve  nereye  baktığınızın gerçekten  bir  
önemi yok, herpes  (uçuk)  giderek yaygınlaşan  bir  sorun 
 ve  bu  şekilde hissedebilirsiniz doğal olarak.
Ama  kesinlikle  yalnız  değilsiniz korkmayın! 




Herpes  (uçuk)  ile  yaşadığı bilinen  vaka  sayısının çok 
 oluşunun, bu  utanç  verici  durumun tedavisinin herkesin  
bildiği  üzere  oldukça  zor  olmasının doğrudan  bir 
 sonucu  olduğunu  söyleyebilirim. 
Herpes  (uçuk)  virüsünün  tedavi  edilemez olduğunu bir 
 yerlerde  okumuş  ya  da  bir  yerlerden duymuş  
olduğunuza  eminim.
Herpes  (uçuk)i  yalnızca  doktorunuz  verdiği ilaçlarla
 tedavi  etmeye  çalışırsanız  bu  doğru,çünkü doktorunuzun
sizin  durumunuz  için  yazdığı  hemen hemen  her  şey  
semptomatiktir.  Bu  şekilde  herpes (uçuk)in  tekrar  tekrar  ortaya çıkmasına  neden  olan virüs  yerine  yalnızca
 semptomları  tedavi  edersiniz.


Bu  yayında,   GetRidofHerpes (uçuk)'in tedavisiyle  ilgili 


çok  farklı  bir  bakış  açısı  ve  yaklaşım olduğunu 
göreceksiniz. 

Gelin  herpes  (uçuk)le  (HSV)  ilgili  istatistiklere  bir  göz 
atalım. 

Bu  bilgileri dahil  etmemin  tek  nedeni,  yalnız 
olmadığınızı  ortaya koymaktır. 
Aslında  rakamlara baktığınızda oldukça sıradan 
 olduğunuzu  göreceksiniz.

Aşağıdaki  tüm  istatistikler 
 14-49  yaş  arası 
Amerikalıları  baz  alıyor:

25  milyonun  üzerinde  Amerikalıda,  yani her  altı  kişiden birinde  genital herpes(uçuk)  bulunuyor.
•Tüm  Amerikalıların  %80'inde  oral  herpes  (uçuk)
 bulunuyor.
Kadın:  Kadınların  %20,9'unda  genital herpes  (uçuk) 
 bulunuyor.
Erkek:  Erkeklerin  %11,5'inde  genital  herpes (uçuk)  
bulunuyor.
Siyahiler:  Siyahi  Amerikalıların  %39,2'sinde genital  
herpes (uçuk)  var  (siyahi  kadınların %48'inde!).
Beyazlar:  Beyaz  Amerikalıların %12,3'ünde  genital  
herpes  (uçuk) bulunuyor.
 Genital  herpes  (uçuk)i  (HSV2)  olan Amerikalıların 
 %80'i enfeksiyondan  habersiz.
Yeni  genital  herpes (uçuk)  enfeksiyonlarının neredeyse  
%50'sine  HSV1  neden  oluyor,  ağızda uçuk  (oral  herpes
(uçuk)) varken  oral  seks yapılmasıyla  bulaşıyor.

Evet bu gerçek  korkutucu , fakat herpes (uçuk)  
vakalarının  sayısı  gittikçe  daha fazla  artacak, çünkü  
herpes(uçuk) olan  insanların %80'i  bundan  dahi habersiz.
Yalnızca  Amerika'da  her  gün  40.000'den  fazla yeni  
herpes (uçuk)  vakası  teşhis  ediliyor.  Bu  yılda  15 milyon 
 yeni herpes (uçuk)  enfeksiyonu  demek! 
Herpes (uçuk)  bulaşan  kişilerin  sayısı  salgın boyutlarına 
ulaşmıştır maalesef.




Uçuk aslında yeni bir hastalık değil. Aslına bakarsanız en azından 2 bin yıldır var. Örneğin İmparator Tiberius'un pek çok insanda uçuk olması nedeniyle bir süre için Roma'da öpüşmeyi yasakladığı bile söylenir.



9 Ekim 2015 Cuma

Bu prezervatif çığır açacak

Bu prezervatif çığır açacak


Avusturalyalı bio-teknoloji firması Starpharma, HIV'i yok eden prezervatif üretti. Testler VivaGel adlı bu prezervatifin genital herpes ve HIV'i %99.9 oranında öldürdüğünü kanıtladı. Kayganlaştırıcı jelin içeriğindeki antivirüs madde sayesinde cinsel yolla bulaşan hastalıkları ortadan...

Avusturalya’daki sağlık örgütü Therapeutic Goods Association (TGA) tarafından onaylanan VivaGel, %0.5 oranında astodrimer sodyum maddesini içeriyor. AIDS'e yol açan HIV'i hedef almak üzere üretilen astodrimer sodyum, bir çeşit antivirütik ilaç olarak biliniyor. HIV ve cinsel yolla bulaşan hastalık ihtimalini yok etmesi beklenen prezervatif, istenmeyen hamilelik riskini de en aza indirecek.

'ÇIĞIR AÇACAK'

Yapılan araştırmalar genital herpes hastalığının Avusturalya’da yaşayan her sekiz kişiden birinde görüldüğüne işaret ediyor. 2012-2013 yılları arasında, HIV teşhisi konan kişilerin sayısındaki ’luk artış ise Avusturalya’da son 20 yılda görülen en yüksek oran olarak kaydedildi. VivaGel üzerindee Starpharma ile işbirliği yapan Ansell firmasının başkanı Peter Carolli, cinsel sağlık alanında çığır açacak ürünün çok yakında raflarda olacağını söyledi. 




Kaynak:medyafaresi.com

8 Ekim 2015 Perşembe

Düşmanımın Düşmanı Dostumdur (Virüsler)

Düşmanımın Düşmanı Dostumdur (Virüsler)





Söz konusu kanser olduğunda enfeksiyonlar iki tarafı keskin kılıç gibidir. Bir açıdan bakılacak olursa, enfeksiyonlar bizim düşmanımızdır. İnsan papilloma virüsü gibi bazı virüslerin tümör gelişimine yol açabilecek pre-malign (habis öncesi) lezyonlar yarattıkları bilinen bir gerçek. Virüsler ve bakteriler gibi patojenlerin yol açtığı kronik iltihapların da kanser oluşumuyla bağı olduğu başka bir gerçek.


Ancak kanser ve enfeksiyonlar arasındaki ilişkinin başka bir yüzü daha var. Enfeksiyonlar tümör gelişimini durdurabilir. Kansere karşı olan savaşımızda patojenlerin müttefikimiz olabilme potansiyelleri melanom hastalarında üçüncü fazdaki klinik bir deneyin sonuçlarını gördükten sonra onaylandı. Bu çalışmada hastaların tedaviye olan yanıtları, tümörlere genetiği değiştirilmiş bir virüs enjekte edildikten sonra hatrısayılır derecede gelişti. Aslında bu halka yeterince duyurulmamış olsa da, patojenleri kansere karşı bir silah olarak kullanma fikri yeni değil ve başlangıç tarihi bir asırdan öncesine dayanıyor.


İyileşmeden Önce Daha da Hastalanmak

1891 yılında, cerrah William B. Coley kansere karşı alternatif tedaviler aramaya başlamıştı. Genç bir hastasını sağ kolundaki bir sarkoma (kas dokusu tümörü) kaybettikten sonra yıkılan Coley daha iyi bir yol bulmaya karar verdi. Eski tıbbi kayıtlara bakarak daha önce streptokok bakterisinin sebep olduğu yılancık hastalığını geçirmiş kişilerde kanserin gerilediğini gördü. Öğrendiği bu yeni bakış açısı ile heyecanlanan Coley ilk tedavisini tümöre direkt olarak streptokok kültürü enjekte ederek 1891 senesinde gerçekleştirdi. Hastanın takiben ateşi fırlasa ve ölümün eşiğinden dönse de hayatta kaldı ve bakteri saldırısı bittikten sonra tümörü tamamen ortadan kayboldu. Bu hasta sekiz yıl boyunca hiçbir sorun olmadan yaşadıktan sonra kanserin nüks etmesi sebebiyle hayatını kaybetti.

Akabinde Coley sarkom hastalarından bazılarını, her ne kadar tedavinin öldürücü olma riski olsa da, bu yöntemle tedavi etmeye çalıştı. Daha sonra tekniğinin güvenliğini geliştirmek için streptokoklarla ısıya dayanıksız bir bakteri tipi olan serratia bakterilerini birleştirerek bu karışımı denedi. Bu bakterilerin bölünerek çoğalma ve yılancık hastalığına sebep olma gibi bir özellikleri yoktu, ancak gene de vücudun bağışıklık tepkisini uyandırabiliyor ve lokal iltihap gerçekleştirebiliyorlardı. Anladığımız üzere, bu yerel iltihap ve akabinde bağışıklık hücrelerinin tümör bölgesine intikal etmesi bu tedavinin başarısındaki anahtar ögelerdi. Bu yöntem Coley’in toksinleri adı verilen ve günümüzde ilk başarılı immunoterapi olan tedavi yönteminin bir örneği olarak tarihe geçmiştir.


Bakteriyel Anti-Kanser Tedavisi

Mesane kanseri de bakterilerin kansere karşı başarılı olarak kullanıldığı bir örnektir. Mesane kanseri teşhis edilmiş hastaların %70 kadarının kasları işgal etmemiş bir tümörü vardır, bu da tümörün mesane içinde rahatça erişilebilir durumda olduğu manasına gelir. Bu durumlarda basit bir ameliyatla tümörün tamamı alınabilir. Ancak maalesef bu kanserin nüks oranı oldukça yüksek olup, risk kategorisine göre %30 ile %75 arasında değişmektedir.


Bacillus Calmette-Guerin (BCG) formülünün mesane içine enjekte edilerek koruyucu bir etki sağlamasına dair ilk makale 1976 yılında basıldı. BCG’nin en bilinen kullanımı verem aşısı şeklindedir. BCG aşısı, uzun bir süre in-vitro (yapay ortamda) kültürde bekletilmiş ve zayıflatılmış büyükbaş cinsi bakterilerden yapılmaktadır. Genel olarak sağlıklı hayvan ve insanlarda verem yaratma ihtimali olmasa da, aşı halen canlı bakterileri barındırmaktadır. Bu bakteriler büyütülebilir ve mesane içine enjekte edilebilir.


Bu yöntem tedaviden sonraki üç yıl içinde kanser nüksü riskini kemoterapi ilaçlarına kıyasla iki kat azaltmıştır. Ancak gene de canlı patojenleri kullanmanın çeşitli yan etkileri vardır, mesane tahrişi ve grip tarzı belirtiler bunların arasındadır.



Arama Kurtarma Ekibi Olarak Virüsler

Ancak kansere karşı kullanılabilen tek mikroorganizma bakteri değildir. Bazı virüslerin onkolitik özellikleri vardır (yani özellikle gidip kanser hücrelerine bulaşır ve öldürür) dahası, virüsler laboratuvar ortamında sıfırdan geliştirilebilir, böylece genetik modifikasyona da müsaittirler.

Virüsler fazlasıyla evrimleşmiş tipte bulaşıcı ajanlardır. Bir hücreye girdiklerinde kendi genetik bilgilerini virüsün içine aktarırlar veya söz konusu uçuk virüsü ise hücrenin DNA’sını patlatır. Hücre bu genetik bilgiyi kendisininmiş gibi kullanır ve kodlanan viral proteinleri üretmeye başlar. Bu sayede hücre habersizce daha fazla ve daha fazla viral partikül üretir, ta ki patlayana kadar. Bu yeni yapılan virüsler de kurtularak komşu hücrelere saldırırlar.

Şanslıyız ki hücrelerimizin virüsün stoplazmaya girişini “hissetme” ve proteinlerin üretimini durdurarak veya intihar ederek bu süreci durdurma özellikleri vardır. Bu sıkıca denetlenen fonksiyonun adı “programlı hücre ölümü” olup virüsün daha fazla yayılmasını engeller.

Kanserle alakalı olan ilginç nokta ise bu habis hücreler pek çok genetik mutasyonun ardından hem virüslere karşı kendilerini koruyabilme hem de programlı hücre ölümü gerçekleştirebilme özelliklerini yitirirler. Hatta işin en başında habis olmalarının sebebi ölememeleridir. Yani özellikle tümör hücrelerini hedeflerken sağlıklı hücreleri es geçen virüsleri kullanmak mantıklı bir yöntem olabilir.

Son yapılan üçüncü fazdaki bir klinik deneyde, genetiği değiştirilmiş bir herpes simplex virüsü (HSV) olan talimogene laharparepvec (T-VEC) kullanıldı. Normal HSV iyi evrimleşmiş ve hücrelerimizin viral sensörlerinden saklanmayı becerebilen bir virüstür. Ancak bu terapötik HSV genetik olarak “aptallaştırılmış” olduğu için sağlıklı hücreler tarafından kontrol altına alınabilirken tümör hücrelerini istila edebilmekte. Virüsün çoğalma özelliği ise elinden alınmamış olduğu için küçük bir doz virüs bile tüm tümör hücreleri yok olana kadar kendini kopyalamaya devam edebilir. Dahası, tümör hücrelerinde GM-CSF faktörünü açığa çıkartarak bağışıklık sistemi hücrelerini tümör bölgesine çekebilmek gibi bir özelliği mevcut. T-VEC’in etkisi bu şekilde katmerlenmiş oluyor, hem tümör hücrelerini direkt olarak yok ederken bağışıklık hücrelerini de bu savaş alanına çekerek işi bitirmelerini sağlıyor.

Daha önceki örneklerle kıyaslandığında bu tedavi genel olarak daha güvenli, tedavi yüzünden ölen kimse yok ve çok az hasta rahatsızık yüzünden tedaviyi kesmiş durumda (%4). Dahası, bu tedavinin başarısı emsalsiz durumda, hastaların %16.3’ü en az altı boyunca remisyona (hastalığın izinin görülmediği “çekilme” dönemi) girerken bu oran kontrol tedavisinde %2.1’de. Daha hafif şiddette melanomu olan hastalar ve ilk olarak bu tedaviyi almak isteyen hastalarda etkiler daha da yüksek durumda.

Bu veriler kansere karşı immunoterapinin etkisini zenginleştirmek için mikrobik enfeksiyonların potansiyelini göstermekte ve onkoloji alanında yeni tedavilerin geliştirilmesi için yolu açmaktadır.



Kaynak:evrimagaci.org